Delilik, çoğumuzun aklında sürekli dönüp duran sorgulayıcı bir kavramdır. Hangimiz zaman zaman bir deli olduğumuzu düşünmemişizdir ki yahut bir deli ile birlikte olduğumuzu? Delilik dediğimiz şey tüm duyguları zirvede yaşamak mıdır yoksa zirveden aklı başında insanlığa bakmak mıdır; bunu sorgulamak gerekir. İşte çağlar öncesinden Erasmus, günümüz insanının sorgulayacağı bu kavramın ipine sarılmış. Erasmus (1469-1536), Rönesans hümanizminin en büyük temsilcilerindendir.
İlk olarak 1511’de yayımlanan Deliliğe Övgü, güncelliğini zamanımıza değin koruyabilmiş başyapıtıdır. Erasmus, dostu Thomas More’u eğlendirmek için bir yolculuk sırasında yazdığını söylediği Deliliğe Övgü’de şu soruyu sorar: İnsanoğlunun tüm zincirlerinden kurtulmasını ve salt özgürlüğe ulaşmasını sağlayan delilik değil midir? Gülmece bu çerçevede gelişir ve söz kendisini övmesi için deliliğe bırakır. Delilik, yaratıcısının savunduğu her şeyi eleştirerek gençliği, hayattan zevk ve neşe almayı, baş döndüren cinselliği över. Çocuklukta, yaşlılıkta, dostlukta, aşkta ve evlilikte, savaşta ve barışta, kendisinin insanlara nasıl egemen olduğunu ve onları nasıl mutlu kıldığını gösterir. Deliliğe Övgü, yazılışından günümüze, felsefe ile gülmecenin birleştiği en yetkin eserlerden biri olma özelliğini sürekli koruyabilmiş bir kitaptır.