Girit, stratejik konumu nedeniyle fatihlerin dikkatini her yüzyılda üzerine çekmeyi başarmış Akdeniz'in en önemli adasından biridir. Girit, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması ile Yunan siyasetinin bir parçası hâline gelmiş ve bu durum, Girit'in XIX. yüzyılını âdeta isyanlar yüzyılı hâline getirmişti. Girit ayrıca büyük devletlerin konsoloslarının Şark meselesini uygulama alanı da olmuştu. Özellikle İngiltere'nin Girit'te uyguladığı ikili politika, Girit'in kaderini de etkileyecek ve XIX. yüzyıl, Girit'i Osmanlı İmparatorluğu için âdeta bir “çözümsüzlük” ve "emanet (vedia)" hâline getirecekti. II. Meşrutiyet'in ilanı, Girit'e olan Osmanlı kamuoyunun ilgisini de arttıracaktı. Osmanlı Hükûmeti'nin Girit politikası, “statükonun devamı” çerçevesinde olayları protesto etmek ve İngiltere'ye güvenmekten ibaretti. Bu nedenle Osmanlı kamuoyu, Girit'te Osmanlı hukukunun yok sayılmasına ve Giritli Müslümanların feryatlarına tepkisiz kalmamış ve bu tepkiler, bilinçli bir eyleme dönüştürülerek önce protesto ve mitingler ile daha sonra da Yunanistan'a karşı boykot hareketleri ile kendini göstermişti. Mitingler halkın Girit için azim ve kararının göstergesi olmuş ve dönemin en yaygın sloganı "Ya Girit Ya Ölüm!" sözleriyle vücut bulmuştu. Girit için Yunanistan'a uygulanan boykot (1910-1911) ise âdeta “iktisadi harp” niteliğinde, o dönemin en uzun soluklu, en geniş katılımlı, planlı ve programlı bir halk hareketi olmuştu. Yunanistan'a boykot, 1911 yılı sonlarında noktalanmış ve 1913 yılında korkulan olmuş; Girit'in semalarında “mavi beyaz” bayraklar dalgalanmıştı.