“Sen hiç yandın mı bir aşka çırılçıplak? Ya da hiç soyundun mu sevmeye utanmaksızın? Belki de güneş göz değdi mutluluğumuza! Hayran olunası bir terk edişin vardı; kurşun mu döktürsem dersin! Cebimdeki sigaram kadar vefasızdın oysa: Öylesine arzularken seni, sen hep öldürmek istedin her nefes alışımda! Bıkmışlığın zirvesinde, yorgunluğun âlâsında ve sensizliğin en koyusunda buldum kendimi bu sabah! Hiç doğmasını istemediğin bir günde kafanın tam da üstünde bitiverir güneş. Sıcaklığını hissetsem de karanlığımı bastıramıyor neyse ki! Uğruna israf edilen gözyaşının her bir damlası, derinlerde bir yerimde cayır cayır yanmışlığın küllerine düşüyor; sonra tekrar alevleniyor aşkın! Gözlerim kurumadı da, dilimin mürekkebi tükendi! Anlatamıyorum sanırım; belki çok küçüktük ama çok büyük yaşadık…”
Yeşermişliğin ortasındaki genç bir beden ve mahkûm olduğu acı dolu bir kader! Yaşanacakların önüne geçilmek istenilesi bir hikâye ve bu hikâyenin başrolünde herkes oynuyor. Yaşanmış olayların en dil yakan acısından derlenen bir kitap. Her sayfasında kendinizi bulacağınız bir olay örgüsü. Yüreği kaldıranlar için, hayatın gerçek yüzü…