İnsana bahşedilmiş en büyük güç sevgi potansiyelidir. Çoğumuza duyduğumuz karşılıksız sevginin gücünden de anlaşılacağı gibi, tahminlerin ötesinde bir güçtür sevgi. Sevgi gücünü kullanmak için kendimizi tanımak zorundayız. Kendini bilmeden kendini sevmek, kendini sevmeden başkasının sevmek söz konusu olmaz. Gerçek hayat, insanın önce kendi içinde keşfettiği kendi gerçeğidir. Yalanlar üzerine kurulu bir hayat yaşamak, başkaları istiyor diye, toplum öyle dedi diye, güvence olsun diye ikiyüzlü bir hayata ‘peki’ demek, gerçekle uyuşmayan bir durumdur.
Sevgi, gasp etme, ele geçirme ya da bir fetih olayı değildir. Sevgi, vermek ve karşındakine yapılacak bir iç yolculuktur. Ana kucağında sevgiyle beslenirse çocuklar, sevgiyi ve dolayısıyla duyguyu, sezgiyi öğrenirler. Duygu olmadan akıl işe yaramaz çünkü. Bu yüzden aile, insan hayatında kilit rol oynar. Çocuk ailede görerek öğrenir. Anne-baba nasıl davranıyorsa genç kızlar ve erkekler de evlendikten sonra aynı onlar gibi olurlar. Farkında olmadan aynı davranış biçimlerini benimseyerek aynı sorunlu noktalara gelirler. Bir sorunu çözebilmek için onu yok saymak ya da ondan kaçmak yerine o sorunla yüzleşmek gerekir. Sorunla yüzleşmek, insanın kendisiyle yüzleşmesi demektir.
Çocuklarımıza çözüm yolları düşünmeyi öğretelim. Çözücü olsunlar, talep edici değil. Şiddetin çözüm olmadığını, konuşmanın, anlaşmanın ve dinlenmenin çözüm olduğunu onlara öğretmek zorundayız. Birlikte olmanın sorumluluğunu paylaşmayı, parayı da parasızlığı da paylaşmayı, acıları paylaşmayı, hayatın dümdüz olmadığına inanarak iniş çıkışlarıyla birlikte bir hayatı paylaşmayı.. Bütün bunlar için elbette ilk önce sevgi olması gerekli. İki kişi arasında ancak sevgi olursa birçok şeye katlanmak, birçok şeyi aşmak, sorunları çözmek mümkün olabilir. Eğer sevgi olmazsa, zaten daha ilk adımda o savaş kaybedilmiş demektir.