“Niyet etmenin, niyetini yüksek sesle söylemenin şifalı olduğuna inanıyorum,” dedi.
“Çünkü niyet etmek aksiyon almaktır. Namazda, oruçta, abdest alırken hatta bir işe başlarken bile niyet ederiz. Neden? Allah zaten bilmiyor mu niyetimizi? Demek ki niyeti yüksek sesle duyurmanın hayırlı bir enerjisi var. Kime?”
“Önemli niyetlerimizi kendimize duyurmak kadar kendimiz dışındaki insanlardan saklamak da elzem.”
Akıbet, ne yaman bir kelime... Ondan sonra nihayete erer ömür. Ya niyet öyle mi? Dile dökülmese de içinden geçirmeyegör, tüm kapılar zamanı geldiğinde açılıverir tek tek. Beş kitaplık HÂDİN serisinin son kitabında bazen bir rüzgâra takılarak yükselen, bazen hatıraların kuytusunda dinlenen, bazen de keşkelerin peşinde savrulan insanoğlunun sergüzeştine eşlik etmeye davet ediliyor okur. Şüphesiz her nefis kendi imtihanıyla yoğrulurken kitapta tek tek konuşturulan karakterlerle hemhâl oluyor.
“Bu dünya insanın karşısına süslenerek çıkar; süslü bir gelin gibi, gönlü heyecanlandırır.” diyor Yusuf Has Hâcip. Funda Uçuk Er, İnşirah suresindeki gibi “Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” diyebilmenin şifasını kaleminden okura geçirmeye niyetleniyor. Niyet Şifası; okurun damağında bir miktar huzur, biraz hüzün ve keyifli bir iç çekiş bırakıp kulaklarda özlenen melodilerin tınısıyla yankılanacak gönüllerle buluşuyor. Niyet, akıbete hükmediyor.