Geceleyin Yaşanan Tatlı Savaş
Yatak odamız ve yatağımız, hayatımızın yaklaşık yarısını geçirdiğimiz en mahrem mekanımız. Yorgun bir günün sonunda yorganın altına girip dinlendiğimiz, huzur bulup gevşediğimiz, ertesi gün için güç topladığımız bir sığınak, tazelenmeyi ve yenilenmeyi temsil eden neredeyse kutsal bir alan. Ancak çoğu zaman bu kutsal alanı bir başkasıyla, yani eşimizle paylaşırız. Onu ne kadar sevsek, ortak hayatımıza ne kadar değer versek de, bazen varlığı çeşitli sıkıntılar
doğurur. Sevdiğimizin kimi alışkanlıkları keyfimizi kaçırır, hatta kimi zaman uykumuzu bölerek gecemizi kâbusa çevirir. Geceleyin sıcak basanlar ve üşüyenler; uykusunda konuşanlar, kıpırdayanlar, tekme atanlar ve hiç hareket etmeden kalıp gibi uyuyanlar; yatağın tamamına yayılanlar ve bir köşeye sıkışmak
zorunda kalanlar; horlayanlar ve en ufak bir sesle uykusu bölünenler...
Peki birlikte uyuyan kişilerin bu farklı alışkanlıkları bir araya getirip ortak bir uyum geliştirmeleri nasıl mümkün olur? Bu uyum geliştirilemediğinde, eşlerin ayrı yataklarda, hatta gerekirse ayrıodalarda yatması çözüm müdür? Bu sözde “çözüm”, ilişkiyi nasıl etkiler? Eşler rahat ve deliksiz bir gece uykusu ile sevgilinin sıcaklığı arasında bir tercihte bulunmaları gerektiğinde dengeyi nasıl kurarlar? Jean-Claude Kaufmann Tek Yatakta İki Kişi’de, eşlerin yatakta karşı
karşıya kaldıkları kişisel konfor arzusu ile yakınlık ve şefkat ihtiyacı arasındaki sürekli karşıtlığın izini sürüyor. Çok sayıda tanıklık ışığında, yatakta yaşanan uyumun ya da uyumsuzluğun, ilişkinin genelini nasıl belirlediğini tartışıyor. Yazar, her gece yataklarımızda yaşanan “tatlı savaş”ta, bizi kendi alışkanlıklarımızı gözden geçirmeye davet etmeyi de ihmal etmiyor...