Servet-i Fünun Örneği
Osmanlı İmparatorluğu 20. yüzyılın başlarına kadar süren çabalarına rağmen iki farklı durumu temsil eden bir görünüm arz etmekteydi. Bir yüzü ile her an ölmesi beklenen “Avrupa’nın hasta adamı” olarak hangi devletin kollarında can vereceği beklenirken, bir diğer yüzü ile milyonları bulan Müslüman nüfus üzerindeki halife gücü ve coğrafi konumu ile hala hesaba katılması gereken bir güç idi. Ekonomik olarak büyük devletlerin kurduğu Düyûn-ı Umûmiye İdaresinin varlığı ile kontrol altında tutularak gelir kaynakları büyük oranda devlet borçlarına sayılmaktaydı. Özellikle Avrupa’da kalan topraklarında kayıpları ise devam etmekteydi. Bu noktada özellikle Sultan ve Babıâli’deki memurlar çok zor koşullar altında çalışarak, dar alanda manevra yapabilecek bir saha açmaları, kısaca kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği durumda olduklarının bilincindeydiler. Bu da Batılı Devletlerle kurulacak ikili ilişkilerin mahiyetini ve önemini belirleyen nokta idi. Bâbıâli’yi temsil eden bürokratların, diğer yerlerdeki yönetim seçkinlerinde olduğu gibi yekpare bir bütünlük arz etmediği, dikkat etmemiz gereken unsurlardan biridir. Gerek yozlaşmanın ve hizipleşmenin çeşitli yüzlerini temsil eden gruplar, gerekse de üzerine fazla düşünülmeden yapılmış tanımlamalar aracılığıyla, kimi yönetici/idareci seçkinin daha tutucu ve kimisinin de daha ilerici olduğunu görürüz.