Evrensel bir edebi tür olarak münazaraların tarihi belki de kutsal kitaplara dek uzanır. Hakkın sesinini karşısında daima bir de inkarın sesi durmaktadır. İlahi söylem, insanın doğasında var olan tüm çatışmaların, ikilemlerin üzerinden hakim bir sesle hitap etmektedir.
Hızri’nin “Tig ü Kalem” münazarası bir kayıp metin. Hızri de eseri de yüzlerce yıl unutulmuşluğun sessizliğine bürünmüşler. Tezkirelerde, diğer biyografik kaynaklarda adı geçen hızri’lerin hiç biriyle uyuşmuyor şairin kendisi hakında söyledikleri. Anlaşılan odur ki, okuruyla 21. Yüzyılda buluşma kısmetmiş Hızri’ye
Kılıç-kalem münazaralarının dünyadaki emsalleri tavrını açıkça “kalem” den yana koyar. Bilhassa münazarayı kaleme alan kişi bir “kalem erbabı” olduğu için belki böyledir. Doğu edebiyatlarında ise “kalem”, evet, çok değerlidir; ancak kılıç da çok özel bir değer taşır. Devletler kılıçların gölgesinde kurulur, kalemlerin özerinde yükselir. Kılıç devleti, milleti bir vatan toprağında var eder; kalem bu varoluşu ebediyete taşır. Kılıcın taşıdığı devlet, felaketlere uğrasa, yıkılıp gitse; kalemin taşıdığı kültür ve medeniyet, binyıl geçse sesini duyuracaktır. Kılıcın zaferi geçici kalemin zaferi kalıcıdır