Bir zamanlar dünya haritasına baktığınızda; Britanya İmparatorluğu, bu haritanın dörtte üçünü elinde tutuyordu. Avrupa’dan uzak verimsiz bir ada olan bu ülke, üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak, Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, Afrika, Hindistan, Antarktika, Ortadoğu ve Amerika kıtasının efendisiydi. Dünya ticaretini ve siyasetini yönetiyordu. Bugün Londra, Milletler Topluluğu adı altında aynı nüfuza sahiptir desek yanlış olmaz. Bu zekâ ve gücün arkasında nasıl bir planlama vardır? Bu zekâ ve güç, Osmanlı İmparatorluğu ile nasıl bir ilişkiye sahipti? Londra-İstanbul arasında yapılan pazarlıklar, her iki ülkenin hedefleri, birbirleriyle ve diğer ülkelerle ilişkileri, bu kitapta detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Sanayi Devrimini takiben, tarih ve arkeoloji profesörlerini, askeri uzmanlarını, haritacılarını, maden mühendislerini ve bilim insanlarını Ortadoğu’ya gönderen İngiltere’nin, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki Ortadoğu haritasını nasıl şekillendirdiği, Hindistan rotasını nasıl koruduğu, Arapların sadakatini nasıl ele geçirdiği ve çıkarlarına uygun bir Irak’ı ne tür bir siyasi mühendislik ile yarattığı ve kullandığı, elinizdeki kitabın esas konusudur.
Bugün kanayan bir insanlık yarası olan Ortadoğu’nun pek çok yerinde, İngilizlerden kalma izler bulunması Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin tarihsel boyutunun ne kadar önemli olduğunun bir ispatıdır. İngiliz öğretisi üzerine şekillenmiş Amerika Birleşik Devletleri politikaları da bu bağlamda analiz edilmeli ve geleceğe ışık tutmalıdır.