Şimdi gittin.
Bu sevdiğin adamı avuç içlerine bıraktığın anlarla hatırla.
Bir gün sevmek için olmasa da, yine de uğra.
İçimde kalan kadını uğurla.
Duvarı yalnızlık boyalı üzgün bir odadan, gidenin kalanı tek kalemde yere çaldığı o karanlık sokaktan ya da bir bakmışsın, mavisinde kaybolduğun o uçsuz bucaksız denizin en kenarından…
Yarım kalan aşklara, paramparça düşlere sesleniyor Umut Güner.
Kırık dökük hayallerin elinden tutuyor ve bittiğine inanmıyor hiç.
Bilirsin, bitmez çünkü. Sadece gitmekle bitmez.
Umut hep vardır, hiç tükenmez!
Varsın Olmasın uzak bir limandan kulağımıza çalınan sessiz bir haykırış gibi, belki de o limanın ta kendisi.
Sahici acılarla demlenmiş, fırtınalardan geçmiş bir yüreğin sığındığı, durulduğu uzak bir liman bu. Dile gelmeyen acıların, yarım kalan aşkların, paramparça düşlerin ve sonu gelmez özleyişlerin, yani bize fazlasıyla tanıdık o can yakan hislerin, dupduru suların üstünde salındığı bir liman.
O limana çağırıyor Umut Güner, o limanda yitirdiğimiz, özlediğimiz ve her şeye rağmen kazanmayı beklediğimiz ne varsa onları izlemeye çağırıyor.
Ses tellerimize değmemiş cümlelere dokunuyor içimizde, bizi bize söylüyor.
Demirlemek vaktidir şimdi. Durulmak ve tertemiz sayfaların içtenliğine sığınmak vaktidir.
Ilık bir rüzgar dokunuyor şimdi tenimize, kulağımıza fısıldıyor usulca:
“Sen dünyadaki bütün iyi şeyler gibi kaldın.”