Çağdaş demokratik toplumların gelişimi, laikliğin amaçlarını ve anlamını yeniden düşünmenin zamanının geldiğine işaret etmektedir. Siyasi ve dini güç arasındaki bağlantı sorunu her ne kadar Aziz Augustin'den modern zamanlara kadar gelmiş olsa da çağımızdaki meydan okumalar farklı özellikler içermektedir. Eğer, devlet ile dinler arasında özel bir ilişkiyi ortaya koyan bir rejim konusu anlık olarak düşünülecek olursa, onun günümüz itibariyle çok geniş ve acil olan görevi demokratik devletlerin kendilerinin, sınırlarının içindeki ahlaki ve dini derinliği olan çeşitliliğe iyi bir şekilde uyumunu sağlamak olacaktır. Aslında dini, dünyaya ve iyiye ilişkin diğer anlayışlarından soyutlamak ve ayrı bir yere koymak için ilkeye dayalı bir gerekçe görülmemektedir. Devlet, anlayışların ve toplum yaşamının zorunluluklarıyla uyumlu olan temel yükümlülüklerin hepsini eşitlikçi bir saygı anlayışıyla yönetmelidir. Eğer Batı'nın tarihi, bugün bile kamuoyundaki tartışmalarda izlerini gördüğümüz, din üzerine konumlandırmaya şahitlik ediyorsa, günümüz toplumlarının durumu, bu konumlandırmayı aşmamızı ve onları şekillendiren ahlaki çeşitliliğe düzenleme getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Laik yönetimin uygulama alanı, ahlaki, spiritüel ve dini seçeneklerin tümünü dahil etmek amacıyla genişlemiştir.