Nasreddin Hoca fıkraları, edebiyatımızın ve kültürel etkileşim sahamızın bütün fıkra tipleri dikkate alındığında en yaygın üne ve etkiye sahip anlatmalar olarak öne çıkarlar. Platon’dan Bergson’a gülme üzerine düşünenlerin söyledikleri Hocamızın fıkralarında içkindir. Platon’a göre; kendini çirkinken güzel, korkakken cesur sanmak, yoksulken zenginlik, bilgisizken bilgiçlik taslamak gibi yeteneklerini kestirememe ve haddini bilmeme gibi kusurlar gülünçtür. Bergson ise gülmeyi insanların grup halinde toplanarak, bütün dikkatlerini, duygularını susturup sadece zekâlarını işletmek suretiyle, aralarından birisi üzerinde toplamalarından doğar, diye tariflemektedir. Gülme, zekâ ile ilişkili görülmüştür. Hocamızın fıkralarında da zekâ parıltısı, düzeltici bir işlev görmektedir. Bergson’a göre, toplum tarafından toplum dışı bireye verilen düzeltici cezadır. Gülmede her zaman açıkça ifade edilmeyen, komşumuzu aşağılama ve bunun sonucunda da onu düzeltme amacını görürüz, diye açıklamaktadır. Hocamızın fıkralarında diğerlerinin kusurlarının bunaltıcı etkisi ince bir alayla ya da zekici bir çıkışla karşılaşmaktadır. Bu yüzden Nasreddin Hocamızın fıkralarına ortak, toplumsallaşmış gülüş de diyebiliriz. Hocamızın fıkraları, güçlünün karşısında korkuyu, mesafeyi ortadan kaldıran, hilebazın, gözü açık geçinenin maskesini düşüren, bazen kendisi ile de alay eden bir somutluk içerir. Bu yüzden Nasreddin Hoca, dünyanın gülen yüzüdür.