Toplumsal alanın kurgulanma ihtiyacı, doğrudan doğruya insan ve onun her düzeydeki ilişkisinin vazgeçilmezi durumundadır. Bu durum, onun varlığı tanımından başlayarak, canlı ve cansız bütün çevre ilişkisini içine alacak bir genişliktedir.
Toplumlar dünden bugüne kabulleri, inanışları, ideolojileri ve içinde bulundukları şartlar çevresel şartlar çerçevesinde, adına “toplumsal sistem” adı verilen mekanizmalar kuragelmişlerdir.
Oluşturulan ilişkiler düzeneğinin en genel başlıklardan başlayarak kodlanması, hem bu mekanizmanın oluşumu ve işleyişi hem de nesilden nesile aktarılması açısından ayrı bir gündem oluşturmuştur. Bu ihtiyaç, örf-adet, gelenek, ahlak, dini kural gibi düzenleyici mekanizmalar yanında, siyasal otorite tarafından da doğrudan doğruya, yasa ve anayasa gibi düzenlemeler şeklinde somutlaştırılarak çözülmeye çalışılmıştır.
Ortaya çıkan çözümleme, çok yüksek düzeyde bir toplumsal oydaşma ile bile oluşsa, toplumsal ihtiyaçlar, beklentiler ve bunlara bağlı olarak zaman içinde değişen toplumsal kültürün bir yeni kurala bağlanma ihtiyacı, oluşturulan bu kodların zaman içinde yenilenmesi gereğini de hiç gündemden düşürmemiştir.
Bu durum, özellikle iletişim, üretim ve taşıma teknolojisinin yaklaşık 250 yıldan beri içine girdiği ve halen genişleyerek devam eden dönüşümünün ortaya çıkardığı yeni şartlar ortamında hiç gündemden düşmeyen, hatta artan küreselleşmeye bağlı olarak gittikçe daha da önem taşıyan bir konu olmaya devam etmektedir.
Bugün gelinen noktada modern hayat, çoklu ilişkiler ağına cevap oluşturma ihtiyacını, ekonomik, idari ve sosyal alanlara karşılık gelen paktlar düzeyine bile ulaşacak kapsayıcılıkta yeniden tanımlamayı, kurumsallaştırmayı ve uygulamayı tekraren gündeme taşımaktadır. Hem de daha önce hiç olmayan bir gündem yoğunluğu ve dönüşümünde.
Küresel dünyanın bu gündemi her toplum düzeyinde aynı karşılığı bulmamaktadır. Birçok toplum ortaya çıkan zaruretleri var olan mekanizmaya uyarlamaya, uydurmaya gayret etmekte, bir kısmı bu hengâmede içsel ve dışsal müdahalelere maruz kalmakta, hatta dağılıp yok olmaktadır. Toplumsal mekanizmada dönüşümü sağlayabilen toplumlar da bazen etki-tepki ilişkilerinin hercümercinde neyi, ne kadar, nasıl dönüştüreceği konusundaki yetersizliklerinin bedelini ödemektedirler.
Türkiye, bu konuda sahip olduğu medeniyet temellerine dayalı çok büyük bir mirasın sahibi olarak, her türlü tanım, bu tanımlar etrafında örülmüş ilişkiler ağının oluşturulması, kurumsallaşması ve işleyişi mekanizmalarının teşkilinde, içinde bulunduğu coğrafyanın da halen devam eden merkeziyetinin de etkisi ile 21. Yüzyıl küresel anayasal kodlamalarına cevap oluşturabilecek çok büyük avantajlara sahip istisna bir ülkedir.
Ümidimiz, bu imkânın küresel dünyaya örneklik teşkil edecek, onu da içine alacak vasıftaki hali ile gecikmeksizin ortaya çıkmasıdır.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencilerinin bu ümit ve gayreti ile ortaya çıkardığı elinizdeki bu eser, karınca kararınca, bu yönde ortaya konulmuş önemli bir çabadır. Başta editör hocamız Prof. Dr. Ahmet Nohutçu beyefendi olmak üzere, makalelerde hakemlik yapan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sezen Kama Işık, Bartın Üniversitesi Öğretim Üyesi
Dr. Ömer Baykal ve emeği geçen herkese teşekkürler ediyorum.
Daha güzel, daha yaşanır, daha insanî bir dünyanın ihdasında yer alabilmemiz duası ile…
Prof. Dr. Gülfettin Çelik
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü