Dünyanın en değerli şeyi nedir? diye soruyor.
Ölü bir karatavuk, diye cevap veriyorum.
Ölü bir karatavuk mu? diye tekrarlıyor. Peki kaç altın tael eder?
Değeri de bundan kaynaklanıyor zaten, diyorum. Bedelini kimse bilemez, bu yüzden de paha biçilmezdir.
Benim bir keresinde kendisine anlattığım bir öyküyü hatırlıyor:
Bir karatavuk kazara bir saraya gelir, sarayda yaşayan soylu onu müziklerin en güzeliyle, şarapların en iyisiyle ağırlar. Karatavuk her şeye rağmen kederli ve sıkıntılı görünmektedir. Soylunun ısrarıyla birkaç yudum şarap içer, gürültülü müziğin ortasında tek notalık bir ötüşe bile cesaret edemez. Birkaç gün sonra bahçede ölü bulunur. "Ne oldu?" der soylu, anlayamaz. Bir bilge ona basit bir açıklama yapar: Soylu kendisi nasıl ağırlanmak isterse öyle ağırlamıştır karatavuğu, onun isteyeceği şekilde değil.
Arjantinli yazar Eduardo Berti'den yüzyıl kadar önce Çin'de geçen, ama mekânı ve zamanı aşan bir roman: Düşlenen Ülke.Yitirilen fırsatlar, elden kayıveren duygular, toplumun köşeye sıkıştırdığı hayatlar, herşeye rağmen açılan yeni yollar üzerine aynı anda sade, narin ve sarsıcı olmayı becerebilen unutulmaz bir metin...