Hayatın akışında erken ya da geç kavramları yoktur.
Her şey tam da olması gereken zamanda olur.
Armina, Emre ve arkadaşları bunu küçük yaşlarda öğrenmişlerdi. Çocuk kalplerindeki o dipsiz yalnızlıklık öğretmişti onlara… Ve onlar, yalnızlıklarını kavuşturup bir aile olduklarında anlamışlardı kan bağının hükümsüzlüğünü. Sevgi her şeydi. Aşkları, dostlukları bütün yaraları iyileştirebilir, bütün kötülükleri alt edebilirdi. Öyle de olmuştu… Hayat karşılarına çıkaracağı zorlukları özenle seçerken onlar birbirlerine ve şarkılara tutunmuş, her seferinde güçlenerek devam etmişlerdi yollarına.
Peki ya hayatın sıradaki sınavı ayrılık olursa?..
Ya yalnızca şarkılar kalırsa tutunacak?..
Dilek Kızmaz, “…Ve Şarkılar Ölümü Çağırır” ile merakla beklediğimiz hikâyenin devamına kavuşturuyor bizi.
Zaman geçiyor… Hiç bitmesin dediğimiz anlarda ışık hızıyla, bir daha böylesi gelmesin dediğimizde ise akmıyormuşçasına.
Ve biz Armi, Emre, Mete, Gökçe, Arya, Cemre ve diğerleriyle defalarca kez yaşıyoruz böyle anları.
Dilek Kızmaz’ın usta kalemi, onları hayatın çetrefilli yollarında acısıyla tatlısıyla yürütürken bizleri ise kendi içimize döndürüyor. O saf ve güçlü tarafımızı gösteriyor. Unuttuğumuz o güzel aşkları, dostlukları hatırlatıyor.