Sâmiha Ayverdi kendisine gelen mektupları ‘Mektuba cevap vermemek, selâm verenin selâmını almamaktır’ sözü gereğince cevaplandırmış, zamânının önemli bir kısmını bu işe ayırmıştır.
Mektuplar, Sâmiha Ayverdi ile Belkıs Dengiz’in uzun yıllar devam etmiş olan mektuplaşmalarından meydana geliyor.
"Yavrum, mâzîmizin, târihimizin bereketi ve şerefi olan fikir mahsûllerimizi, îtinâ ile yuvarlandıkları uçurumlardan çekip kurtarmaya uğraşırken, gerek ben, gerek âilem, sanat mahsûllerimizin de öksüz ve alâkasız bırakılmasına dayanamıyoruz. Meselâ Nâdîde ve Nezîhe ablaların, oya, kaşık ve kese toplarlar. Her ikisinin de şimdiden birer koleksiyonları var. Fakat Orta Anadolu, Akdeniz, Rumeli işleri İstanbul’da hayli mebzul olmakla berâber şark işleri pek yok. Şimdi şartlarına dikkat etmeni isteyerek, sana şunları soracağım: Dolaştığınız yerlerde, sanat kıymeti olan, antikalaşmış el işi çorap, oya, oyalı veya desenli kese heybe var mı? Varsa bunları tedârik etmek bir yorgunluk ve külfet teşkil eder mi? Yâni sen herhangi bir zahmet ve üzüntüye gireceksen kat’iyen istemem. Annem yazdı diye asla telâşlanma ve müşkül vaziyete düşme. Ben bu işi bir millî vazîfe kabul ediyorum. Olursa da hoş, olmazsa da. Her şeyden evvel senin üzülmemen lâzım.”