Gazeteci Yavuzcan ilk kitabı Ünlüler Kervanı'nda siyaset, sanat ve spor dünyasının ünlü isimleri ile yaptığı röportajlara yer veriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan, Tarkan'a, Ali Şen'den Hülya Avşar'a, Erkan Petekkaya'dan Ali Ağaoğlu'na, yüz nakli olan Cengiz Gül'den, Muazzez İlmiye Çığ'a kadar birçok ünlünün hayat hikâyeleri acısıyla, tatlısıyla, başarısıyla kitabında anlatıyor.
Bu dünyaya geliş amacımın insanların hayatlarına dokunmak, dönüştürmek olduğunu biliyorum. Yaptığım her röportaj bana ve sizlere katkı sağladı. Yaşanılan her hikaye acısı ve tatlısıyla içten ve samimiydi. Soru sorarken kendime de bir cevap aldım, geliştim. Farklı bakış açıları kazandım. Her hikaye beni bana daha fazla yakınlaştırdı. Siz de ünlü hayatları okudukça kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Çünkü "Ben aslında Sen'im, sen de Ben'sin… sonuçta hepimiz Bir'iz." Sonsuz sevgi ile...
- Neslihan Yavuzcan
Roma'ya dört günlüğüne tatil için giderken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 8-12 Kasım 2007'de İtalya'da olacağını radyodan duydum. Kendi kendime içimden bir ses dedi ki: "Oraya gidince bir de bakmışsın Başbakan'la bir haber yapmışsın." Ve Roma'ya indim, otele yerleştim. Yılların dostu gazeteci arkadaşım Roma'da yaşayan Dündar Keşaplı'yı aradım. "Senato binasındayız, Başbakan'ı takip ediyoruz, hadi gel," dedi.
Biraz sonra, Reha Erus, Türkiye'den gelen gazeteciler ve Dündar bir aradaydık; ama nasıl olduysa onların yanına gelmeden önce yanlışlıkla Başbakan'a protokol yemeği verilen odada buldum kendimi. Beni yabancı sandıkları ve bana, "Kime geldin?" dediklerinde "Turkish Presedenta ile görüşeceğim," dediğim ve Güneş gazetesi kapı giriş kartını da taktığım için yukarıya kadar çıktım. O odadayım ve birazdan Başbakan Tayyip Erdoğan gelecek ve ben sorularımı soracağım derken, beni yaka paça dışarı çıkardılar.
Dündar'ın yanına geldiğimde herkes bayağı gergindi tabii. Bana, "Ne yaptın, nasıl oldu?" diye herkesi bir telaş almıştı tabii haklı olarak. Meğersem sadece Başbakan'lar basına el sıkışırken poz verir, bir-iki söz söyler ve çekilirlermiş. Bütün basın o anı bekliyormuş.
Ama bu sefer kafama koydum. "Ben bunu bir şekilde yapacağım, burada olmam tesadüf olamaz," dedim.
- Recep Tayyip Erdoğan
N.Y.: Bu Televizyoncuların, yönetmenlerin, Cihangirli olma sevdası nereden geliyor? Orası Yeşilçam sokağı gibi...
O.B.: Açık Cast ajans deniliyor ya. Dizilerde oynayanlar orada birbirlerini görüp hasbıhal ediyorlar. Ben daha çok toplama kampına benzetiyorum. Allah sonlarını hayır etsin inşallah. Cihangir ilk gençliğimde oturduğum bir yer. Hakikaten sanatçıların olduğu bir yerdi. O zaman sanatçı dediğimiz şairler, yazarlar, ressamlar vardı. Şimdi orayı sadece dizi oyuncuları kapladı. E, bu diziler bitince hangi toplama kampına göç edecekler merak ediyorum.
N.Y.: Erkekler seni çekemiyor, ne var onda bu kadar, bu güzel kadınlar onda ne buluyor, diye. Kendine hiç sordun mu; bendeki tılsım nedir diye?
O.B.: Ben böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Tılsımlı ya da mucizevi olduğumu da tabii ki düşünmüyorum; ama son yıllarda gittiğim yerlerde özellikle duyduğum şey geçtiğimiz bir zamanda Antakya'daydım, orada salı geceleri beylerin erkek erkeğe çıktığı geceymiş, hemen yan masamda üç güzel hanımın baş başa yemek yiyip içki içtiklerini bir başka masada da iki hanımın içki içtiklerini gördüm. Şimdi yalnız çıkıyor hanımlar, eskisine oranla daha fazla, bu kız kıza çıkışları biliyorum genelde. Benim kaç tane kız arkadaşım da böyle şeyler yaparlardı. Doğal olarak erkekler de bu çıkışlarda heyecanlanırlar. "Yahu ne var işte orada, ne anlıyorsunuz?" diye. Erkekler bu durumdan şüphelenir ve bu kızların beraber eğlenip biraz da etraflarında dolananlarla dalga geçmekten zevk aldıkları çıkışlardır bunlar.
N.Y.: Erkekler çıktıkları zaman durum değişiyor ama...
- Okay Bayülgen