Mandalina kabuğunun kokusundan film eleştirisi için ölçüt olur mu? Kiraz Mevsimi ve Sinema bileti üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm akademik mesafeden ve kurama boğulmuş film eleştirisinden sıkılanlar için. Hakan Savaş ilk bölümde, bir deneme yazarı estetiği ve inceliğiyle sinemayı yani hayatı anlatıyor. Kaybedenler Kulübü’nden Şangay’dan Gelen Kadın’a; Neşeli Hayat’tan Bir Zamanlar Anadolu’da’ya; Sonbahar’dan Hugo’ya, 2046’ya Hakan Savaş filmlerin ve hayatın nasılda üst üste geldiğini/kesiştiğini/ iç içe olduğunu anlatıyor. Ya da tam tersini: Sinema bileti de bir belge nihayetinde... Mesele, biletin ya da nüfus cüzdanının çağın gereklerine göre değiştirilmesinde, yenilenmesinde değil elbette; yakınılan, eksikliği duyulan şeyin "yaşanmışlık" olmasında ve söz konusu bu yaşanmışlığın kişisel tarihimizdeki izlerinin birer birer silinmesinde. Eski sinema biletleri, hani şu arkasına not alarak sakladığımız, üzerinde belediye rüsumu ve mühür ile birlikte "sonuna kadar saklayınız" yazısı olan biletler yok artık; daha doğrusu elimizde seyrettiğimiz filmle birlikte tanığı olduğumuz hayatın, hayatların kanıtı olacak, gerçek, samimi, hakiki bir yaşanmışlığı belgeleyecek bilet yok! Nasıl olsun ki? İstanbul’un orta yeri sinema değil nicedir; sinemanın yeri hayatın içinde, göbeğinde değil, alışveriş merkezlerinde. İkinci bölüm kuramsal yazılardan oluşuyor. Edebiyat ve Sinema, Şiir ve Sinema, Felsefe ve Sinema, Fenomenolojik Bakış ve Sinema bu bölümün başlıkları. Son bölüm ise yakın zamanlarda kaybettiğimiz sinema insanları üzerine, onlar üzerine yazılmış kısa ama yoğun yazılar. Olur, niye olmasın...