Ermeniler ve Kürtler, Osmanlı Devleti hâkimiyetinde yüzyıllarca barış içinde yaşadı. 19. yüzyıl başlarından itibaren başta Amerika, İngiltere, Fransız misyonerler ve Rus ajanların bozgunculuk faaliyetleri ile ülkenin iç barışı bozulmaya başladı. Misyonerler tarafından açılan okullar, hastaneler ve yardım cemiyetleri vasıtasıyla Osmanlı Devleti’ni oluşturan unsurlar arasında millî duygular harekete geçirilmeye başlandı. Söz konusu sömürgeci devletler, çıkarlarını elde etmek için Kürtleri ve Ermenileri kullanma yoluna gitti. Bu amaçla çok sayıda dernek ve cemiyetler kuruldu. Kendilerine vaat edilen bağımsızlık hayaline kapılarak, misyonerlerle her türlü iş birliğini yaptılar.
Ermeniler kurdukları cemiyetler ve derneklerle başta Doğu Anadolu olmak üzere ülkenin dört bir yanında terör faaliyetlerinde bulundu.
1878 yılında imzalanan Berlin Anlaşması ile Ermeni sorunu uluslararası bir boyut kazandı. Anlaşmanın 61. maddesiyle Osmanlı Devleti Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ıslahat yapmayı ve Ermenileri, Kürtlere karşı korumayı kabul etmişti. Bu anlaşma Kürt- Ermeni ilişkilerindeki bozulmaların temelini teşkil etmektedir.
1894-1895 Ermeni isyanları sırasında başta Rusya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine firar eden Ermeniler, 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet ile çıkarılan genel af ile geri döndüler. Dönen Ermeniler firar etmeden Kürtlere sattıkları arazileri haksız yere el konulduğunu bahane ederek tekrar talep ettiler. Kürt-Ermeni ilişkilerindeki sorunların başında arazi meselesi gelmekteydi. Bunun yanı sıra asayiş olayları, hırsızlık, eşkıyalık faaliyetleri, kız kaçırma olayları vardı.