Türkiyede hükümet sistemleri bağlamında yapılan tartışmaların kamuoyu gündemini yoğun bir şekilde meşgul ettiği, günlük tecrübi bilgilerimizle de sabit olan bir gerçeği ortaya koymaktadır. Yapılan tartışmaların odağında, yürütmenin, çağdaş gelişmelere uygun olarak güçlendirilmesi üzerinden, Türkiyedeki cari demokratik hükümet sistemine nasıl istikrar ve etkinlik kazandırılabileceği hususu yer almakta, demokratik rejimin yapısal sorunlarıyla ilgili konular neredeyse ikinci planda kalmaktadır. Oysa kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik rejimin: siyasal temsil, çoğulculuk, yasa önünde eşitlik, düzenli aralıklarla yapılan adil ve özgür seçimler, uzlaşmacı siyasal kültür, hesap sorabilirlik, kamu özgürlüklerinin güvence altında alınması ile sayısal olarak azınlıkta kalanların temel haklarıyla sınırlı bir sivil çoğunluğun yönetme hakkının varlığı gibi unsurlarının tam anlamıyla mevcut olmadığı bir hükümet sistemi modelinden istikrar ve etkinlik beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir.