‘Benim adım Şefika, babamınki Tayyar, karaca üzümün kartlaşmamışçası. Ocak kıvılcımlandırıcılardan mısın, kapı gıcırdatıcılardan mı? Ne ocak kıvılcımlandırıcılardanım, ne de kapı gıcırdatıcılardan. Bir berber bir berbere bire berber beri gel demiş. Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi.
Bir tarlaya kemkem ekmişler, iki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış. Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi. Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin kürküne, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler. Kör olası mel’unlar. İşte dersimi su gibi biliyorum. Benden daha ne soracaksınız? Dört deryanın deresini, dört dergahın derbendine devrederlerse, dört deryadan dört dert, dört dergahtan dört dev çıkar…
Ben bu hesabı sizin kadar bilmez miyim sanıyorsunuz? Pireli peyniri perhizli periler teperlerse pireli peynirler de pırpır uçarlar. Bana soracaklarınız işte bunlar değil mi? Sınıf geçme gayretiyle çalışan bir öğrenci gibi ben bu imtihanı size her gün veriyorum. Beni buraya kapadınız.