Kimlik Siyasetinin Kısıtlılıkları ve İmkanları
“Aleviliğin 1990’larda bir kimlik siyaseti biçiminde örgütlenmesi siyasetin kültürel dönüşümünün doğrudan bir sonucu olsa bile, Alevi hareketinin seyri, onun yürüttüğü mücadeleyi klasik bir kimlik siyasetinden farklı kılmaktadır. Alevi hareketi, Müslümanların İslâmî değerler üzenine bina edilen bir kamusal alanda kendi dinlerini yaşamasını savunan siyasal İslâm’dan veya anadilde eğitim ve özyönetim gibi kavramlar etrafında Kürtlerin Kürt kimliklerini özgürce yaşayabileceği bir sosyo-politik düzlemi hedefleyen Kürt hareketinden farklı bir politikleşme seyri izledi. Alevi hareketi, büyük ölçüde, Alevilerin tikel kimliklerine vurgu yapan ve farklılıklarını özgürce yaşamasını amaçlayan bir siyasî dil yerine, Alevilerin toplumsal yaşama, Alevi olmayanlarla eşit düzlemde katılmasını savunan bir siyasî hat izledi.”
Modern Türkiye tarihinde Aleviliğin politikleşmesinin 1960’lardan başlatılabilecek olan seyrinde, ne gibi aşamalar tespit edebiliriz?
Mehmet Ertan, 1960-1980 dönemini, “örtülü politikleşme” olarak ele alıyor. 1980’lerden ’90’lara geçerken ise, kimlik politikasının belirleyici hale geldiğini ve Aleviliğin müstakil bir sosyal harekete kaynaklık ettiğini gözlüyor.
Peki, “Alevi uyanışı” olarak da adlandırılan bu politikleşme hangi dinamiklerle, hangi tartışmalarla ilerledi? Aleviliğin dinsel kültürünün, uzun ve kısa dönemli mağduriyet hafızası (uğradığı katliamlar), etno-kültürel çoğulluk ve coğrafi dağınıklık gibi özgül etkenlerin bu süreçteki etkisi nedir? Bu gibi sorular etrafında, Alevi sosyal ve siyasî hareketinin son yirmi-otuz yıldaki gelişiminin ayrıntılı bir incelemesi... Dernekler etrafında şekillenen siyaset ve tartışmaların yanı sıra, Barış Partisi tecrübesinin gösterdiklerine de bakarak...