Gezi Aydınlığı
"Çağırın bana Hüseyin'i…" dedi.
Hüseyin, Konsolosluğun getir götür işlerine bakan biri. Geldi Hüseyin,
"Buyur beyim" dedi.
"Hüseyin, dedi konsolos, depoda ne kadar kullanılmış giyit varsa, ayakkabılarla beraber Ali ustaya ver…"
"Peki beyim, dedi Hüseyin…"
"Hadi bakalım, göreyim sizi…" dedi Konsolos.
Hüseyin de bana,
"Hadi alalım biz de…" dedi, kolumdan çekti. Gittik. Depo yakın. Girdik. Işıkları yakınca her şey çıktı
ortaya... Hüseyin katlarını açıp açıp gösteriyor giyitleri. Neler yok, siyah, değirmi kuyruklu yırtmaçlı
ceketler, çizgili pantolonlar, azıcık akçıllar ama olsun, kolalı gömlekler, boyun bağları, ayakkabılar...
Var oğlu var... Parlak ayakkabıların yüzleri çatlak sökük ama hiç yoktan çok çok iyidir. Yalın ayak
gezmektense…"
Hüseyin durdu bir ara. Parmağıyla çenesini kaşırken beyninde bir düşünce oluşturduğu belliydi.
Sonunda:
"Ali usta, dedi, bu garibanları bir hamama soksak nasıl olur?
Sanki beynimi okumuştu Hüseyin.
"Çok iyi olur Hüseyin" dedim...
"Öyleyse bunları alıp gidelim."