İngiltere’ye ailecek gitmiştik. Maç sonrası şehrin altını üstüne getirdik. Gio İngiltere’de oynuyordu ve ben onu “Londra’da Şota Arveladze’yi senden daha çok tanıyorlar” diye kızdırıyordum. Hatta bu konuda Gio ile iddiaya bile girdik. Kaybeden akşam yemeği ısmarlayacaktı. Sayı olarak çok fazla olduğumuz için Londra’da akşam yemeğinin kimin sırtına yükleneceğini merak ediyordum. Şartımız şuydu, ikimiz birlikte sokağa çıkacaktık ve sokaktaki insanlardan kim ilk olarak aramızdan birisini tanırsa kazanan o olacaktı. Söylediğimiz gibi yaptık ve dışarı çıktık.
İleride siyah bıyıklı bir adam gördüm. İçimden bir his onun Türk olduğunu söylüyordu. Ona yöneldim, o da beni görünce gözlerinin içi gülerek: “Merhaba Şota kardeş, nasılsın, ne var ne yok?” diye bağırarak bana sarıldı. Kurban olduğum Türk, o olmasaydı ben ne yapardım, Hızır gibi yetişti. Kısaca söylemek gerekirse 2000 sterlinin altında zavallı Gio kaldı.