Michael Haneke, Avrupa sinemasında çarpıcı filmler yapan, izleyiciyi yapıtlarıyla sarsan nadir yönetmenlerden biridir; bu sinemanın entelektüel açıdan en kamçılayıcı ve duygusal açıdan en kışkırtıcı eserlerine imza atmaktadır.
Genel geçer kabul şöyledir: Ölümle yaşam ikiliğinde baskı, şiddet, ırkçılık ve faşizm ölümü temsil ediyorsa, yaşamı da genellikle yaratıcı bir uygarlığın baskıdan arınmış düzeni temsil eder. Haneke bu ikiliği hepten yok sayar: Kültürünün ve uygarlığının seçkin yapıtları, Batı'nın diğer coğrafyalarda ve kültürlerde işlediği cinayetleri meşrulaştırmaya yetmez ve sanatçılar,
bu şiddet edimleri karşısında eserlerinin sorumluluğunu üstlenme kaygısını ya taşımamakta ya da taşımakta başarısız olmaktadır.
Haneke filmlerini sadece Avrupa burjuvazisinin ve medya toplumunun eleştirisi olarak görmek indirgeyici bir yaklaşımdır; bunları medyatik temsilin simülasyona dayalı doğasıyla modern toplumsal yaşamın
dayattığı hız ve şiddetin eleştirisi olarak okumaksa yönetmene haksızlık olur. Haneke bizi Batı uygarlığının davranışsal ve düşünsel arkaik arka planı üzerinde kafa yormaya çağırırken bilinen gündelik evrenin sıradanlaşmış şiddetini ele alır. Aynı durum farklı düzey, bağlam ve öznellik/nesnellik boyutlarında olsa da ahlak, modernite, cinsellik, sınıf/kimlik gibi birçok baskın başlık için de geçerlidir.
Yazarlar: Nilgün Tutal Chevıron, Aydın Çam, Umur Bedir, Bermal Aydın, S. Ruken Öztürk, Merve Kurt, Oya Kasap, Vehbi Görgülü, Ömer Faruk