Hayat, Zihniyetler, Aidiyet ve Mahremiyete Dair Yazıla
Bir gün bütün gemileri yaksak ulaşacağımız yere dair elimizde hangi adres kalacak? Tarık bunun cevabını biliyordu. Elinde bir adres yoktu ama adresleri kendisi yazacaktı. Beklentisi yoktu, tek hedefi ayak bastığı toprak parçasını adres defterine ekleyebilmekti. Bunun için elindeki tüm adresleri yakmıştı. Kahraman bir kâşif edasıyla İber Yarımadası'nın içlerine ilerleyen bu fatih, daha sonra eski adresine sıradan bir asker olarak döndü, sessiz sedasız köşesinde hayatını tamamladı. Onun en büyük farkı, sıradan bir nefer gibi çekilebileceği bir köşesinin olmasıydı...
İnsan hayatı adreslerle malûl. Adresler ararız, yeni adresler ekleriz. Kimi adreslerden umut kalmadıkça yenilerini ararız… Yeni heyecanlar, yeni umutlar…
Düşünce ufkumuz da kâşiflere muhtaç, bilgeliğin, birikimin, ferasetin aydınlığında istikamet üzre oluruz. Yeni fetihler gereklidir kalplere, yeni adresler gereklidir fikirlere...
Fikir, düşünce ufkumuz sürekli yenilenme ister. Yeni adresler eski adreslerin tarifiyle bulunabilir. Aksi durumda çıkmaz sokakların karanlık dehlizlerinde kaybolma riski her zaman vardır...
Ne kadar zengin olursa olsun farklı ufuklara, denizlere açılamayan yapılar durağan sular gibidir, kokuşması kaçınılmazdır.
Geçmişimizi tanımadan gelecek keşfine çıkan pusulasız gemilere benziyoruz.
Demir alıp çoktan uzaklaştığımız ülkenin, çorak da olsa kendi toprağımızın haritalarını, başka bir sahile varmadan gereksiz görmeye başladık. Haritaları yaktık ki rotamız yok. Ufukta henüz yeni bir ülke de yok. Ne var ki yön ve zaman duygusunu kaybeden tecrübesizliğimiz karşısında ne istikamet bilgisi ve bilinci ne de pusula ve harita kaldı elde…
Yaşadıklarımız, korsanların eline geçmiş bir gemi yolculuğuna benziyor daha çok. Hatta gemiyi gönüllü olarak teslim etmiş gibi bir halimiz var...
Nihayetinde birileri gördü, sahte ufuklara yelken açan gemiyi sürükleyen, yelkenlerini alabildiğine şişiren rüzgârın ne yönden estiğini... Bir bir koparılıp denize atılan adres defterlerinde nelerin kaybedildiğini acıyarak takip ettiler. Seslerini duyurabilmeleri imkânsız gibiydi; çünkü yeni olan, eskimez olanı terk edişlerin akıl tutulması sarıp sarmalamıştı...
Anlaşılan o ki, vâdedilmiş hayatlara herkesten önce ikna olan, adres defterlerini bir bir yok eden, bir zamanlar hakikat adına konuşuyor gözüken o bilgeler, baştan Tarık misali bir nefer gibi münzevi, görevini yapmışlığın hoşnutluğu içinde gösterişsiz ama onurlu olmayı hiç göze almamışlardı.