Tenimizde kesik yok,
Ama akıyor kanımız yine de.
Biz, ikimiz, bata çıka ilerledik seninle.
Sular farklı görünüyor,
Halbuki aynı her yerde.
Tenimiz aynı ten kız kardeşim.
Kim bilebilirdi ki?
Ne sen bilebilirdin.
Ne de ben.
Effia bir yangın gecesinde doğdu. Ormanda yayılan alevler hiç durmadan ilerledi ve yolundaki her şeyi yakıp geçti. Fakat Effia güçlüydü, annesi onu bırakıp kaçmış olsa da hayata tutunmayı başardı. Birkaç yıl sonra yakınlardaki bir köyde kardeşi Esi doğdu. Anne babasıyla birlikte bir süre sevgi dolu, mutlu bir yaşam sürdü. Ama bu iki kardeş birbirlerini hiç görmedi. Effia İngiliz bir valinin karısı oldu, Esi ise Amerika’ya köle olarak satıldı. Fakat onları birbirine bağlayan bir miras nesilleri ve yüzlerce yılı geride bırakarak en sonunda iki gence ulaştı: Marcus ve Marjorie. İkisinin de bildikleri, eski hikâyelere ve efsanelere dayanıyordu. Yıllar önce kopan bağı tekrar bir araya getirdiklerinin farkında değillerdi ama geçmişi anlamadan geleceğe adım atamayacaklarını biliyorlardı. Tekrar gün yüzüne çıkmak için can atan hikâye denizde yarınlara doğru yol alan dalgalar misali hayat bulmayı bekliyordu.