“Gördüğüm en uzun rüyaydın sen, diyerek başladı yazmaya. Denizin solgun loşluğu, orkidenin alacalı pembesi, meyden kalma mayhoşluğu ve küllükte biriken izmaritler de sabaha ulayamıyordu onu bir türlü.
Günlerden neydi, mavi mi?” (Günlerden Mavi)
“Narı, nârı ve nur u içime dolduran; kelâmı ateş çemberine çeviren, zarf ile mazrufu aynılaştıran, dingin kelimelerden müteşekkil, ruhumun sahibi bir rüyam olsun istemiştim sadece. Öyle bir rüya ki bu, masala dönüşsün, yüzlerce yıl dilden dile aktarılsın, baki kalan o hoş seda olsun; gönüllere şifa, yaralara merhem...” (Sus Sineması)
“Bir rüyadaydık. Azdık. Çoğaldık sonra. Hıdırellez’in dalma tutunup bahara çıktık. Aynı şehirdeydik. Aynı sokakta. Karşı evlerde. Balkonlarda. Ara sıra göz göze gelirdik sofraları silkelerken.” (Mayısın Sardunya Kırmızısı)
“Saçlarının belinden aşağıya dek uzandığını ve rüzgâra karıştığını anımsıyordu rüyasında. Öyle uzun öyle sessiz öyle ipeksi... Sonra kollarını yavaşça açıyor, mavinin içinde yavaşça çırpmaya başlıyordu.
Çırpındıkça kolları kanatlara dönüşüyor, ‘Siyah Kuğuyla bir oluyor, sonra da kendini karanlığa bırakıyordu. ‘Kasma!’ diye bir ses duyuyordu derinden, 'Rahat bırak! Uçacaksın...”'
(Gördüğüydü)
“Günler aylara, aylar yıllara eklendi. Nice rüyalar görüldü, nice düşler kuruldu, nice kitaplar okundu, nice filmler izlendi. Çok zaman geçti üstünden. İzlenmemiş nice filmler, okunmamış nice
kitaplar, kurulmamış nice düşler, görülmemiş nice rüyalar kaldı geriye. Bahardı adı aşkın... Geçti gitti.” (Bahar, Ey Bahar)