“Karanlık gecede parlayan dolunay önümü aydınlatıyor. Uzaklara yürüyorum. Senden olabildiğince farklı bir noktada olabilmek için ıssız yolların sonsuz uçurumlarına bıraktım kendimi. Yine de peşimi bırakmıyor gözlerin. İleride bir orman var. Belki orada kaybettirebilirim izimi. Ama yollar uzun ve dikenli. Vücudum yorgun ve kasvetli.”
yine de içeri ve daha içeri…
aşkın samimi ikiliği içinde, daha bir içeri…
ve bu ikilik çokluğa ulaşır ve topluma seslenir,
aşkın politik ifadesi, tüm dertlere çare arar bir tutumla ülkeye seslenir.
Aşkın kapısından içeri giren Emre Erol, içinde bulduğu kudreti ya da acıyı ve halsizliği, yalın ve doğrudan ifadelerle topluma yöneltiyor. Aşkın yalın ayak ve safiyane tutumu içerisinde değişim adına konuşuyor ve değişim, içeri ve daha içeri sorgulamalara dönüşüyor. Öyledir ya, sevdiğini karşına alırsın; en samimi ifadeler arasında başlarsın dünyayı yeniden kurgulamaya. Bu metin iki zıt kutbun arasındaki etkileşimden besleniyor; aşktan aldığıyla “hükümetler deviriyor”, yeni düşünsel iktidar alanları inşa ediyor. Safiyane hisler bunlar, aşk içindeki büyüklenmeler… Güzelliği de burada olsa gerek.
Ömer Alkan