"Kavram, dokunuşlananı anlatanın dokunulan oluşuyla sığınamayışlık kanırtısı; göğüsten yüreğe usul, yokben'den değilben'e uzanış; kaburgasal engel paranoyası.
Göz seyreder ve seğirir.
Gözü seyirir adamın. Odalarında otalanmaktadır."
"...koku?
Bir leş kokusu geliyordu burnuna; çürümesinin engellenişinin direncini yitirmesiyle geçen süreyi telafi etmek istercesine bir bozunumun kokusu. Yanmakta olan bir kısmının acılar içinde cıyırtısı. Et bağırır mı?
'Yemek hazır! ' diye bağırdı kadın. Karıncalar vardı her yerde. Karıncalar, karıncalar, karıncalar..."
"...Sanki etim ağzında kalmış gibi suskun, susabilirmişçesine, kovmuşsun gibi ben gitmişim, gibi ayrılmışız, sanki girebilmişiz bedenlerimize, ıssızlarımıza, boşluklarımıza, derine, derimize, sanki sana, oraya, oradaymışım, bir süre orada bulunmuşum da yemişiz birbirimiz..."
Karanlığını ve en az evi kadar darmadağınık, bölük pörçük belleğini ve kafasındaki bütün benleri içinde taşırken oradan taşan ve dağılan her şeyi; cızırdayan ampulleri, komşu boğurtularını, kende karışmayı ve ondan kaçmayı, pandomim yapan bir kadını ve eylemlerini, elbette hep eylemleri : ellerin inip kalkmasını ve soluk alış verişleri, yürümeyi, oturmayı, konuşmaları kuran, sürekli kuran, yeniden kuran Bay T. Ve onun etrafını kuşatan diğerlerinin eylemsel ve varoluşsal hikayesi .
Yazar, Çıldırı'yla çıktığı yolda kelimelerin ve görüntülerin altını kazmaya devam ediyor.