“Rousseau, insanların yaşamından vahyi çekip çıkaran ve kapitalizmin bütün ilk mırıltılarıyla birlikte, toplumsal adaletsizliklere karşı isyan bayrağını yükselten kişi oldu. Kötülüğün nedeni insan doğası değil, özgürlüğün olmadığı ve eşitsizliğin egemen olduğu bir toplumdur.”
- Zeev Sternhell
Toplumsal Sözleşme, 1762’de yayımlandığında, halk egemenliği ve genel irade ilkelerini gündeme getirerek, yeni bir çığır açtı. Kısa zamanda modern düşüncenin bir dönüm noktası ve siyaset felsefesinin temel eserlerinden biri oldu. Egemenliğin devredilemez olduğunu, insanların özgür doğduklarını, medeni bir özgürlük için insanların tabiat halindeki bağımsız özgürlüklerinden feda etmeleri gerektiğini, bunun da herkesin özgürce kabul ettiği bir toplumsal sözleşmeyle mümkün olabildiğini iddia etti. Toplumsal sözleşme, yasayı yapan egemen halkın üyesi olan yurttaşı var eder. Ortaya çıkan bir ve bölünmez genel iradedir ve Cumhuriyet bu genel iradenin hâkimiyetidir.
Rousseau’nun yanıtlamaya çalıştığı sorular, günümüzün siyasal endişe ve sorunlarıdır. Ortak faydanın içine özel çıkarlar nasıl dahil edilir? Her iktidarın doğal eğilimi olan, yurttaşların egemenlik hakkının gasp edilmesine karşı nasıl mücadele edilir?
Hakkında çok konuşulan ama gerçekte az okunan Toplumsal Sözleşme, üzerinden 250 yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel siyasal tartışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor.