Genç bir öykücü olmasından olmalı; daha çok bir ‘çocuğun peşine’ düşüyoruz Tuba Yavuz’un öykülerinde. Duru, saf, tertemiz bir çocuk, çocuksuluk sinmiş öykülerin içine. Kısa, kısaca, kısacık cümlelerle örülü Tuba Yavuz’un öyküleri. Başta tezat olmak üzere, netlik, açıklık ve yalınlık dikkatinizi çekecek öykülerde. Bir de arı duru bir Türkçe. On dört yaşlarında bir çocuğun peşine düşerek okuyacaksınız öyküleri. Zaten kitapta da on dört öykü yer alıyor. İnce hassas bir duyarlık alıp götürecek sizi; yer yer ‘durum’lar çıkacak karşınıza, yer yer ‘olay’lar. Hüzünle, hicranla, hayal kırıklıklarıyla bezeli bir öykü onun öyküsü. Tuba Yavuz’a bir sonbaharda rastladım demiştim. Aslında Tuba Yavuz’un öyküsü daha çok bir ‘sonbahar öyküsü’. Genç yaşma rağmen bir sonbahar öykücüsüdür o. Kahverenginin tonları hakim öykü kahramanlarının hayatlarında. Umut, neş’e, sevifıçlerden ziyade karamsarlık, umutsuzluk, ürkeklik hakim.