Şiir de bülbülün gözünü dağlayan asitli iğne ucudur şairi için. Bundandır her şiir şairini yansıtır. Bundan kaçış yoktur. Her iğne ucu yüreğinin kilidini açar. Boca eder ortalığa şairin gizini, gizliliğini. Hayali umutlarının yoldaşıdır, yolda olmayı, devinim halinde olmayı sever. Figen Yüksekdağ’ın şiirleri de kendi gibidir. Doğru olan da budur zaten. Kendi yüreğinin diliyle konuşuyor.
Dört yıldır, tel örgülerle çevrilmiş bir mahpus damında tutsaktır Figen Yüksekdağ. Ama o erdemli duruşunu şiirle buluşturup, bugünün sözünü, geçmişin közüne karıştırarak, söylemek istediğini söyler yine de. İnsanlığın kayıplara karışmış erdemi olan barışı, kardeşliği, eşitliği, özgürlüğü yeşertmenin peşine düşer. “Ya birlikte yanacağız/Ya da yaşayacağız sonsuza kadar” diyerek, barışa giden yolun beraberlikten geçeceğinin altını çizer.
Aşkın, en devrimci eylem olduğunu unutmaz Figen Yüksekdağ. “Galiba aşkı şimdi anladım/Ama ne yazık/taşmayan bir nehir gibiyim” dese de bence, yatağından taşıp, tel örgüleri, yüksek duvarları aşarak, umudunu mavilere boyamış bile.
Üstelik “idareden habersiz.”
- Suna Aras -