"En kalıcı çözümün yeraltı madenlerinden enerji üretmek olduğunu söylediler. İki bölgenin arasına yuvarlak sarı bir bina kuruldu. İçinde yeraltı madenlerinden, sahte güneş ışığı üreten, daha önce kimsenin görmediği Güneş Makinesi vardı. Yaşamımız için gerekli besinler burada yetiştiriliyor, ayrıca özellikle çocuklara verilen büyüme hapları burada üretiliyordu. Ama madenlerimiz bizi doyurmaya yetmeyecekti, önce herkesin her türlü ziynet eşyasını bağışlama zorunluluğu getirildi. Onlar da tükenmeye yüz tutunca sıra ölülerimize gelmişti…"
Güneş olmadığı halde dünyada yaşam devam ediyor. Artık yeni bir insan ırkı daha var: Mücevher insanlar! Güneşin karardığı gün, belirli bir bölgedeki insanlar bu durumdan oldukça garip şekilde etkileniyorlar. İnsanların cesetleri ya da vücutlarından kopan uzuvları elmas özelliği taşımaya başlıyor. Doğal güneş enerjisinin yoksunluğundan dolayı dünya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya... "Güneş Makinesi" yaşamın devamı için yeraltı madenlerinden enerji üretmeye devam ediyor. Zaman içinde yeraltı kaynakları da tükenmeye yüz tutunca sıra insan ölülerine gelir. Artık ölüm, yaşamak kadar değerlidir...
Genç yazar Çağıl Yaman'ın distopya türündeki ilk romanı "Güneş Makinesi - Kararma" bir solukta okunabilecek sürükleyicilikte ve yalınlıkta olmasına rağmen etkisi uzun süre hafızalardan silinmeyecek. Geleceksizlik, adaletsizlik ve karmaşanın hüküm sürdüğü dünyada, insanların bencilce isteklerinin peşinden koşmasını zengin bir hayal gücü ve kıvrak bir kalemle anlatan yazar, sömürülen ve sömüren arasındaki farkı da taraf tutmadan cesaretle ve çok yönlü sorguluyor. Kontrol dışında gelişen bir doğa olayına insanların acımasız doğası da eklenince sonuçların ne kadar tehlikeli olabileceğine inanamayacaksınız!