Zafer Çarşısı’ndaki sohbetlerimizden birinde biraz da biz gençler, “kendi kuşağının yaşadığı acı ve zulümleri” yaşamayalım diye onca ezaya, cefaya katlanmış olduklarını söylemişti. Sonra benzer sözleri mektuplarından birinde gördüm. “Zaten yaptığımız ne ki? Kimsenin karnında açlığı, ayağında yalınlığı ve sırtında çıplaklığı kalmasın diye ömrümüzden bir parça vermek. Hepsi bu...”
1927 yılının bir Nisan günü Diyarbekir’in taş evlerinden birinde doğar; Siverek’ten, Afyon’dan geçen yolu Ankara’ya dek uzanır. Şiire vurulur, onunla var olur. Mahpusta şiiri konuşur, sevdada her daim onun şiiri çağırılır. Dostluk, değerbilirlik onun can damarıdır. Şahdamarı da yurdu… Ne de olsa “eşkıya kanı” taşır, sevdiğinin dahi saçlarına “kan gülleri” takar…
Sadece Diyabekir’in değil tüm halkının abisidir Ahmed Arif. Şeyhmus Diken, Ahmed Arif’in bilinenlerinin yanı sıra dostlarının dağarcığında kalmış hatıralarını da dile getirdiği kitabında şairin hayatının izini sürüyor, satır aralarında onun sesini işitebileceğimiz bir anılar manzumesi sunuyor. Hasretinden Prangalar Eskittim’in yayımlanışının 50. yılı anısına, özel
bir kalemden özel bir kitap...