“Doktor olmanın, bütün hastalıkların çaresini bilmenin ne demek olduğunu anlayabiliyor musunuz? –sizin bilgece ifade ettiğiniz gibi, yardım etmek mecburiyetinde olmanın– ama yine de çaresizce ölen birinin başında beklemenin, olacakları bilip yine de elinden bir şey gelmemesinin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bütün damarlarınızı parçalasanız da yardım edemeyeceğinizi...”
Stefan Zweig’ın duyarlı kişiliği ve olağanüstü gözlem yeteneğiyle güçlenmiş satırları, Amok Koşucusu’nda sarsıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor. İnsanın en derin kuytularında yol alırken bir yandan Avrupa sömürgeciliğini ve ırkçılığı da satır arasından okura aktaran usta yazar, bu uzun öyküde Endonezya’ya gönüllü olarak göreve giden bir doktorun hikâyesini anlatıyor.