"...Krizi atlattı diye rahatlıyor ve yanında oturup yüzünü seyrediyorum. Fakat bir iki dakika geçiyor, geçmiyor, peş peşe üç kere derin nefes alıyor ve sonra aniden nefesi duruveriyor. Ya da bana öyle geliyor. Hayır, yanlış görmüş, yanlış duymuş olmalıyım, duran bir şey yok, duran bir şey olmamalı, duran bir şey olamaz diye düşünüyorum. Ama ya durduysa?!.. Hipnoz olmuşçasına ona odaklanıyor, donup kalıyorum. Saniyeler sonra beynimde, ani bir elektrik boşalması oluyor, bir ışık yanıp sönüyor, hafızam siliniyor, her şey birbirine karışıyor ve simsiyah bir boşlukta, bir hiçlikte kalmış gibi oluyorum. Tutunacak bir yer, bir şey ararken, buz gibi bir su tepemden aşağı dökülüyor, sırtıma yayılıyor, omurgamdan süzülüp kuyruk sokumuma, oradan bacaklarıma iniyor. Titriyorum, silkeleniyorum, sonra aniden kızgın bir alev beni yalayıp geçiyor ve karmakarışık, çıldırtıcı düşünceler, bir an için boş kalmış beynime tekrar hücum ediyor. Durdu mu yoksa? Ne durdu? Nasıl durdu? Neydi duran? Nefesi mi durdu? Kalbi mi durdu? Zaman mı durdu? Dünya mı durdu? Yoksa, yoksa Ahmet dönmemek üzere gidiyor mu? Hayır, olamaz, gidemez, beni bırakamaz. Ölüm, bu kadar çabuk, bu kadar kolay olamaz. Her şey bir kalemde silinemez."