Acılar içinde geçen çocukluk yıllarından sonra gerçek aşkı bulduğu yanılgısıyla kendisini erkeğinin güvenli kolları arasına bırakan Zeynep, çok geçmeden aradığının bu olmadığını fark eder. İşte o zaman aşkın ne olduğunu sorgulamaya başlar ve kendini derin bir hesaplaşmanın içinde bulur.
Belki de, yüzyıl önceki sevgilerdi gerçek olan; kadınla erkeğin birbirine ulaşamadığı, göz göze gelmenin bile yettiği, iki üç sözcüğün destanlara bedel olduğu, bir dokunuşun cayır cayır yaktığı… İşte buydu aşk, gerisi yalandı.
Ağır ağır geçen zaman birden hızlanıp elinden kaçmaya başlamıştı. Onun ardından koşarken yorulmuştu Zeynep. Nereye koşuyordu? Geleceğe mi? Bu muydu özlemle beklediği gelecek? Deneyimlerden geçe geçe, sınanıp sınandıkça, sakınıp sakındıkça sıkışıp kalmış, özgürlük alanının gitgide daraldığını gün geçtikçe daha çok hisseder olmuştu. Önce Turgut, sonra Turgut'un evi, işyeri, onun seçtiği yaşam ve en sonunda bu oda, bu kapan…