Meçhul Şaheser’in tesiri üzerine konuşmak kifayetsizdir. Bu tesiri ancak okuyucunun kendisi hissedecektir. Sanatın antolojisine dair bu hikaye, bilhassa sanatçılar tarafından defaatle okunmayı hak etmektedir. Sanatın patolojik bir vakıa olup olmadığı tartışıla dursun; sanat eserinin sanatçısı tarafından bir fetiş haline getiriliyor olması süre gitsin; sanatçının, insan oluşun hayatiyet cezbeden yanından gezinmesinin ne manaya geldiğinin bu hikayeden çıkarabilmekteyiz. Ya da tam tersinden bakıp; sanatın insanın kendi takıntıları, patolojik yanlarına yapışıp kalması neticesinde onu bekleyen buhranın kaçınılmazlığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Balzac’ın, bu hakikati enfes bir şekilde bize miras bırakması; sanata olan borcunu fazlasıyla ödemiş olduğunu düşündürmeli bize.