İslâm tarihine bakıldığında yöneticiler ile sûfîler arasındaki ilişkilerin, yani diğer bir ifadeyle devlet-tekke ilişkilerinin genel karakteri çoğunlukla pozitif şekilde olmuş ve iki kesim arasında genel anlamda bir dayanışma gözlenmiştir. Bu birliktelik ve dayanışmanın Osmanlı tarihine yansıması da aşağı yukarı aynı olmuştur. Hatta Osmanlı Devleti’ni bu konuda diğer İslâm devletlerinden ayıran özgünlüğü, tasavvufî geleneğin ve bizatihi sûfîlerin devletin kuruluşunda rol almış olmalarıdır. Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren her devrinde tekkeleri himaye siyaseti izlemiş, bu siyaseti nesilden nesle aktarmıştır. Bu aktarımı ince elenmiş sık dokunmuş bir çalışmayla inceleyen Mustafa Özsaray, Osmanlı’nın devlet-tekke ilişkilerine odaklanarak alanında kaynak eser olabilecek bir çalışmaya imza atıyor.