Kur'an'da "Biz onu, Arapça bir Kur'an yaptık" buyrulmuşken, onda yabancı kelime olduğunu iddia etmek ne demektir? Bu mesele ilk devirlerden itibaren tartışılan önemli bir konudur. Zîra mesele, sadece Kur'an'da birkaç yabancı kelime olup olmaması değildir. Acaba Kur'an'da yabancı kelime olması, Arapça dışında bir dille ibadet etmeyi de beraberinde getirebilir mi? Zira konuya menfi yaklaşanların zikrettiği gerekçelerde gözlenen endişelerden önemli biri de bu husustur. Yazar meseleyi tarihî kökeninden itibaren ele almaya başlayarak konuyu tartışmalara mahal bırakmayacak şekilde esastan çözmeye çalışmıştır. Zira Arap dilinin kaynağı cahiliye Arapça'sına, özellikle de cahiliye şiirine dayanmaktadır. Müellif eserine Araplar'ın İslâm öncesi milletlerle temasları ve bu yolla Arapça'ya geçen kelimeleri ait oldukları dil ve alanlarla birlikte ortaya koyarak başlamıştır. Ardından bu konuda en kuvvetli delil olabilecek cahiliye şiirlerinden A'şa'nın divanını örnek olarak seçmiş ve burada yer alan yabancı kelimeleri ait oldukları dillere göre tek tek tespit etmiştir. Ortaya çıkan sonuç ilginçtir: Melek, cennet, cehennem, din, İsmail vb. birçok kelime ve ismin Arapça'ya başka dillerden geçmiş olduğunu kitap sayesinde anlamaktayız. Haddizatında bu kelimeler, Arap diline İslâm?dan önce girmiş, onların ağızlarında telaffuz edile edile Arap dili bu kelimeleri kendi vokabülerine eklemiş ve bu kelimeler Araplar'ın sicili olan şiirlerdeki yerlerini de almış, dolayısıyla adeta Araplar'ın kendi kelimeleri gibi olmuştur. Kur'ân-ı Kerim de, Araplar'a bildikleri bir dille hitap etmek için bunlardan bazılarını kullanmıştır.