“Benim yazmak istediklerim değildi yazdıklarım... Yazarsam, bir büyünün içinde olacaktım.
Ama bu büyü benim yazdıklarımın üzerinde mi dolaşacaktı tütsü tütsü, yoksa zaten büyü içinde yüzen biraz da sisli bir güzelliği sayfaların üzerinde konuk ederken ben mi onun içinde kaybolacaktım, bilmiyordum. Gerçeği hayale çevirmek miydi derdim, hayalin büyüsünü gerçeğin içinde aramak mıydı? Bildiğim, bunun düşüncesi bile güzeldi. Yazarsam, bahara dokunmuş olacaktım, avucumda olacaktı bütün çiçekler, kokular, yağmurlar. Gerçeğinden daha güzel olacaktı hatta.”
Çocukluk kahramanları, Cüneyt Arkın, Kara Pençe, gergef işleyen güzel kız, uzak evler, saksılar, danteller, otobüs garajları, solmuş posterler, karınca duaları, kuş uçuran sinema bekleyen ergenler, Sevdiye, Kayaş’ın gecekonduları sağlı sollu, “Anarşist olmasın bu çocuklar”, İspanyol paçalı şehirliler, davetsiz misafirler, sobanın yanındaki romanlar, yoksul ağaçlar, dik yollar, çarpık çatılar, Congulus, Mamak Sıkıyönetim Komutanlığı...
Ethem Baran, 12 Eylül arifesinde, taşradan büyük şehre okumaya gelmiş bir delikanlının hikâyesini anlatıyor.Emanet Gölgeler Defteri, yalpalayan, rüyasını arayan genç bir yazarın
buruk ve hüzünlü dünyasını resmediyor.