Edilen bir orduyla, padişah-halifeye, İstanbul Hükümeti’ne, Yedi Düvel’e (İşgal Kuvvetleri’ne) karşı kazanılan büyük bir zaferdir. Dini kurallarla yönetilmiş bir imparatorluğun kalıntıları üzerine kurulan cumhuriyet rejiminin laik bir sistem temeline oturtulması ise başlı başına bir mucizedir. Zaferin kazanılacağına da ardından yeni bir devletin kurulabileceğine de içte ve dışta inanmayanlar, bu destanın ve mucizenin gerçekleşmemesi için ellerinden geleni yapanlar, sonunda bükemedikleri eli öpmek durumunda kalmışlardır. Zafer de, ardı ardına yapılan devrimler de, halkını tanıyan ve bu halkla nelerin yapılabileceğini çok iyi bilen o büyük liderin öncülüğünde gerçekleştirilmiştir.
Şüphesiz zafer, onun altına imza atan liderle birlikte, bu zafere inanan Türk milletinin müşterek başarısıdır. Ne var ki; zafere giden yolda en yakın arkadaşları tarafından ihanete uğrayan o büyük lider, yılmamış, inançlarından vazgeçmemiş, emin adımlarla ama hızla doğru bildiği yolda ilerlemiştir. Kendi eliyle kurduğu Meclis çatısı altında onu suçlayanlarla, hatta onun Meclis’in dışında kalması için her türlü çabayı sarf edenlerle, düşmana son darbe vurulmadan, “Artık senin görevin bitti” diyenlere rağmen bu zafer kazanılmıştır. Her biri birer gerçek mucize olan devrimler gene bu Meclis’in onayıyla hayata geçirilebilmiştir.