Bu ümmetin Hz. Peygamber’den sonra gelen en değerli nesli sahâbedir. Sahâbenin değerine bizzat Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de işâret etmiş, Hz. Peygamber de kendilerine Kur’ân’ın işareti doğrultusunda muamelede bulunmuş, sahip oldukları değeri söz ve davranışlarıyla onaylamıştır. Ancak ashâbın değerli olması, kesinlikle masum oldukları yani hata etmedikleri ve günah işlemedikleri anlamına gelmez. Aynı zamanda fazilet ve adâlet sahibi bir nesil olan sahâbe, geçmişten günümüze birçok çalışmaya konu olmuş, leh ve aleyhlerinde çok şey yazılıp söylenmiş, ancak yazılıp söylenenlerin tamamına yakını kendilerinden sonra gelen muhalif bazı kimselerin uydurdukları haberlere, attıkları iftiralara ve yaptıkları asılsız değerlendirmelere dayandırılmış, sahâbî olarak onların kendileri hakkındaki düşünceleri, inançları, söylemleri ve uygulamaları üzerinde pek durulmamış, yaşadıkları bir takım olaylara kendi zaviyelerinden bakılmamış, bu nitelikteki bilgilerin derlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik bir çalışma yapılmamıştır.
Bu çalışma önem taşıyan bu konuya açıklık getirmek, ashâbın sahâbe anlayışını ortaya çıkarmak, dönemlerinde görülen bazı gelişmeler ile yaşanan bir takım olayları kendi bakış açılarından hareketle açıklamak, ayrıca bunların sahâbenin adâletine etkisi bulunup bulunmadığını tespit etmek maksadıyla hazırlanmıştır. Bir başka ifade ile bu çalışma, Hulefâ-i Râşidîn döneminde yaşanan fitne olayları ile Cemel ve Sıffîn savaşlarını sahâbeden sonra gelen önyargılı ve art niyetli bazı şahıslar ile fırka müelliflerinin söz ve yorumlarından hareketle değil, bizzat ashâbın kendilerinin inanç, ifade ve uygulamalarından hareketle anlatan bir çalışmadır. Bu çalışma aynı zamanda, sahâbe ve sahâbe devri olayları hakkında sahip olduğumuz olumsuz birçok bilginin aslında oluşturulmuş bir algıya dayandığını, olayların bildiğimizden çok farklı boyutlarının bulunduğunu ortaya koyan bir çalışmadır.