“Hep büyük bir günah işlemek, asla geri alamayacağım bir şey yapmak isterdim,” der Ateş. Yönetmendir, Altın Portakal almıştır ama işini sevmez, hatta bu camiadan nefret eder. Yasak denizlerde yüzebilmek için türlü bahanelerle kendini kandırmış bir erkektir. Ateş’in eşi Su ise, onun son filminden ötürü kaygılıdır; filmin kocasının takıntılarını körüklediğini düşünür, sevdiği adam gözünün önünde sararıp solmaktadır. Birbirlerine hala âşıktırlar ama evlilikleri ikisinin de ellerinin arasından kayıp gitmektedir.
Hakkı Ergök, Çilek Koklayan Adam’da, İstanbul’un film setlerinden, Beyoğlu’nun arka sokaklarına uzanan bir “mutluluğa ulaşma” savaşını anlatıyor. Kimilerinin kolayca ulaşabildiği mutluluk, kimileri için büyük bir cesaret işidir. Ancak Ateş alışıktır bu kavgalara; “Belki bir gün uyan parçaları birbirine ekleyip, yeniden hayal kurabilmek umuduyla, çiçekli yorganının altında sakladığı, koca bir hayal kırıklığı koleksiyonu” vardır çünkü!