Yargı yetkisi, devlet egemenliğinin temel unsurlarından biridir. Devlet, yargılama faaliyetini, kural olarak kendi yargı organı olan mahkemeler eliyle yerine getirir. Ancak devlet, yargı fonksiyonunun bazı uyuşmazlıklar yönünden, özel kişi ve kuruluşlarca da yerine getirilmesine izin verir. Devlet, bu durumda özel kişi ve kuruluşlarca yapılacak yargılama faaliyetine dair temel kuralları belirleyerek ve bu işlem ve kararları denetlemek suretiyle yargı fonksiyonunu yerine getirmiş olur[1].
Mahkemeler, yargılama usulünü düzenleyen kanunlarla ve bu usul kanunlarında öngörülen sıkı ispat kurallarıyla bağlıdırlar. Mahkemeler, kararlarını maddi hukuk kurallarına göre verirler. Çok sayıda uyuşmazlığı sıkı usul kurallarıyla çözmek durumunda olan mahkemelerde yargılamalar bu nedenlerle uzun sürer. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biri ve hatta en önemlisi olan tahkimde ise hakemler, hakkaniyete göre ve sektörün kural, ihtiyaç ve geleneklerine göre karar verebilirler. Tahkimde taraf iradeleri belirleyici olup taraflar, hakemlerin uygulayacağı usul kurallarını ve maddi hukuk kurallarını serbestçe seçebilirler. Hakemler sıkı ispat kurallarıyla bağlı olmadıkları gibi, tarafların iradelerine bağlı olarak, maddi hukuk kurallarıyla bağlı olmaksızın hakkaniyete göre karar verebilirler. Bunların bir sonucu olarak tahkimde, mahkemelere göre daha hızlı karar verilir. Bütün bu nedenlerle tahkim, cazip bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak karşımıza çıkmaktadır[2].
Tahkimi uluslararası nitelikteki ticari uyuşmazlıklar yönünden cazip kılan başka bir neden daha vardır: Günümüzde sermaye, tüm zamanlara göre daha fazla küreselleşmiştir. Uluslararası sermaye, kendisine en cazip kâr olanakları sunan ülkelere doğrudan veya dolaylı yatırımlar yapmakta veya para sermaye olarak doğrudan girmektedir. Uluslararası yatırım yapan sermaye sahiplerinin, yatırım yaptıkları yabancı ülke hukukuna ve yargı sistemine dair yeterli bilgiye sahip olmamaları veya ulusal düzenlemeleri kendi ihtiyaçlarıyla uyumlu bulmamaları gibi nedenlerle, yatırımcılar yönünden hukuki öngörülebilirlik ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Tahkim kurumu, bu ihtiyacın karşılanmasında önemli bir işlev üstlenmiştir. Tahkimin yatırımları teşvik eden bu özelliğini fark eden devletler, hukuk sistemlerini bu ihtiyaç doğrultusunda yeniden düzenleme çabasına girmişlerdir.