İran edebiyatına olduğu kadar Ermeni Diyaspora edebiyatına da özgün anlatımıyla yeni bir soluk getiren Pirzad, çeşitli dillere de çevrilen romanı Işıkları Ben Söndürürüm'de, etnik kökenine, ait olduğu sınıfa, yaşam tarzına bakılmaksızın, kadınların maruz kaldığı, çoğu zaman görünmez olan baskıları, ötelenmişlik, yalnızlık duygularını, yepyeni, kadınca bir bakış açısıyla gözlerimizin önüne seriyor.
İran'ın Abadan kentinde, karısına karşı ilgisi körelmiş bir koca, büyümekte olan üç çocuk, dar bir sosyal çevre ve vaktin çoğunu alıp götüren ev işleri arasında kısılıp kalmış bir kadın, kendisine dayanma gücü veren iç dünyasını canlı tutma çabasını ne kadar sürdürebilir?
Hislerine kulak verme zahmetine girmeyen, ancak daima yardımını bekleyen ailesi ve dostları nedeniyle kendi yaşamını sürekli erteleyen bir kadının sabrının sınırı nerededir?
Annesi ve biricik kızıyla semte taşınan yakışıklı bir adam ona ilgi gösterdiğinde, sözlerine değer verdiğinde, görmezden gelinmeye alışmış kadının ruhunda neler değişir?
İçinde büyüyen duygular aşk mıdır, yoksa gelip geçici bir heyecan mı?