Yunan Kültürü Tarihi’nde Burckhardt Yunan tarihini övmedi; daha çok, antik Yunan’ın karmakarışık, yavan gelişmeleriyle birlikte tamamıyla gerçekçi bir tasvirine girişti. Helen sanatının ve düşüncesinin sürüp giden değerine ve ihtişamına gölge düşürmeden, Yunan sistemlerinin zayıflığını, özellikle Atina demokrasisinin üzücü durumunu çekinmeden tasvir etti. Kendine verdiği görevin bir bölümünü şöyle anlattı:
Amacım, antik Yunan kültürüne ilgiyi canlı tutmak. Övmek niyetinde değilim, ne de hoş göstermek istiyorum. Ama Yunan düşüncesinin büyük dünya tarihindeki ve Doğuyla Batı arasındaki konumu açıklığa kavuşturulmalı. Yunanlar ne yaptılar ve ne sürdürdülerse kendilerinden önceki bütün halklardan farklı yapıp sürdürdüler. Başkalarının can sıkıcı zorunluluktan yaşadığı ve eylemde bulunduğu yerde onlar özgür, doğal, özgün ve farkında oldular. Bu nedenle, faaliyetleri ve kapasiteleriyle aslında insanların yetenekli ırkı gibi görünürler, çünkü yetenekli denecek bir halkın bütün hatalarını ve acılarını yaşamışlardır.
İdrak dünyasında Yunanlar başarının sınırlarını zorladılar, şayet insanların başarıları Yunanlarınkine denk değilse bunun kıymetini bilmezlik ve istemezlik etmemeliler.
Yunan başarıları öyleydi ki gelecek kuşakların Helen hayat tarzını öğrenmekten başka seçimi yoktu. Bu çabaya katılmaktan vazgeçenler kültürün durgun sularında çaresiz durumda kalırlar.