Aristokrat bir ailede doğmuş olmasına karşın her bireye kendi benliğini geliştirme ve dilediği hayatı yaşama özgürlüğü sağlamak uğruna Sosyal Demokrat İşçi Partisi içinde siyasete atılan İsveç eski Başbakanı Olof Palme (başbakanlığı 1969-1976 ve 1982 1986), bu amaca ulaşmak için devletin müdahalesini sonuna kadar kullanmayı esas almıştır. Nitekim devlet aygıtının gücünden yararlanarak ülkesinde gelir farklılıklarının azalmasını, kadınların iş hayatına katılmasını, çocuk bakımı ve diğer sosyal hizmetlerin kapsamının artırılmasını, eğitim düzeyinin yükseltilmesini, işyerinde demokrasinin pekiştirilmesini sağlamıştır.
İster hükümette ister muhalefette olsun, kararlılıkla izlediği aktif tarafsızlık politikasıyla küçük ve ücra bir ülke olan İsveç’i dünya sahnesinde son birkaç yüzyıldır olmadığı kadar etkin hale getirirken, kendisi de dünyanın her köşesinde tanınmıştır. Churchill ve Kruşçev ile buluşmuş, Başkan Kennedy’nin cenazesinde hazır bulunmuş, Nixon ve Kissinger ile kavga etmiş, Willy Brandt ve Bruno Kreisky ile arkadaş olmuş ve başta Felipe Gonzales olmak üzere pek çok sosyal demokrat politikacı tarafından örnek alınmıştır. Güçlü ülkelerin müdahalesine karşı küçük ulusların bağımsızlıklarını ve geleceklerini biçimlendirme haklarını savunmuş, ABD müdahalesine karşı Vietnam’a, ambargoya karşı Küba’ya yardım etmiş; apartheid rejimine itiraz eden Güney Afrikalıların yanı sıra Angola, Mozambik, Namibya, Zimbabwe gibi ezilen halkların bağımsızlık hareketlerine destek vermiştir. Bu tutumunun doğal sonucu olarak, yabancı düşmanlığının yükselmeye başladığı bir dünyada siyasi sığınmacılara kucak açarak İsveç’i yabancı dostu bir ülke haline getirmiştir.
1986 yılında bütün hayatının geçtiği başkent Stockholm’ün merkezinde eşiyle başbaşa gittiği sinemadan sonra metroya binmek üzere yürürken sırtından vurularak öldürülmesi, bütün dünyada büyük üzüntüye neden olmuştur.
Siyaset, fikriyat ve şahsiyet açısından 20. yüzyılın en dikkate değer isimlerinden biri olan Olof Palme’nin hayatını, dünyayı şekillendiren temayüllerin makro ve parti hayatını biçimlendiren eğilimlerin mikro çerçevesi içine hakkıyla yerleştiren biyografi, aynı zamanda İsveç sosyal demokrasisinin zengin öyküsünün akıcı bir anlatımıdır.