Ensesinden yediği kurşun, İlhan’ı ölmekten beter hâle getirmiştir. Bir yıldan fazladır gördüğü tedaviyle her ne kadar yavaş yavaş ayaklanıyorsa da artık eskisi gibi “kullanışlı” olmadığını, kimsenin işine yaramayacağını düşünür. Ta ki Nihat Başkomiser gelip onu cinayet büroya davet edene kadar...
Eski özel harekâtçı-yeni cinayetçi İlhan, kendisine neden böylesi bir şansın verildiğini öğrenmek ister ama öncelikle cevaplanması gereken başka önemli sorular vardır. Bir seri katil, kurbanlarını öldürme yöntemiyle, kollarına kazıdığı şekillerle bir şeyler anlatmaya çalışıyordur; ama ne?
“Beni görmüyorlar...
Yanlarından geçip gidiyorum.
Beni duymuyorlar...
Bazı insanlar böyledir. Yoldaki tümsek, kırık bir kaldırım taşı bile daha fazla dikkat çeker bu insanlardan.
Bunun, eskiden bir lanet olduğuna inanırdım. İblis’le karşılaşmadan, Melek beni bulmadan önce...”
Kendilerini giderek kişiselleşen bir kovalamacanın içinde bulan İlhan, Nihat Başkomiser, cinayet büro ekibi ve “sinir bozucu” Kristal... Lanetli Kan, nefes nefese bir polisiye!